İnsanların kendi karanlıklarında (korkularında) kaybolduklarında ilk unuttukları şey sevgi olmuştur.
Sadece başkalarını sevmek değil kendini sevmek de tehlike anlamına gelmiş, hayatta kalmak adına kabuğuna çekilip yalnızlaşmış, kendine kalın duvarları olan hapishane inşa edip içine kendini yerleştirmiştir. İnsan asırlarca bu hapishanede yaşamış fakat hiçbir zaman sevgiyi aramaktan vazgeçmemiştir. Çünkü içinin derinliklerinden gelen bir ses ona umut vermiştir. İnsanın sevgi arayışını destekleyen dünyada farklı zamanlarda yaşamış çok yüksek frekans boyutunda olan peygamberler, evliyalar ve bilgeler çeşitli öğretilerle insanın sevgiyi arayış yollarına ışık tutmuşlardır.
Sevgi ve fedakarlık insanı insana anlatmaktadır. Önce biz insan olarak fiziksel boyutta kendimizi ve sevgiyi tanımaya yöneliriz. Ancak sevgiyi doğal olarak dışarıda aradığımız ve yaşadığımız her şeyi diğer insanlarla karşılaştırdığımız için çok acı çekeriz. Korkuyla aradığımız sevgi, aşk devamlı kendimizin inşa ettiği kalın hapishane duvarlarına çarparak acı yaşamamıza sebep olur. Aslında insan, evi kendi kalbi olan ve evinin yolunu bir türlü bulamayan sokak çocuğu gibidir. Birisinin ona, o yolu bulması için yardım etmesini bekler. Fakat o birisinin kendisi olduğunu fark ettiğinde ve hayatta kalma aşamasından çıkıp hayata güvenmeye başladığında kalp evinin kapısı aralanır, oradan sızan sevgi ışığı yol gösterir. Kendimizi sevmediğimiz sürece kimseyi sevemeyiz. O zaman sevgi ve fedakarlığın alma verme dengesinden kaynaklandığını anlarız. Fedakarlık alçak frekans boyutunda çok ciddi beklentiye sokarak kimyamızı bozar ve dengemizi kaybettirir. Hayata güvenmeye başlayıp kimya doğru yatakta akmaya başlayınca sevgi ve fedakarlık doğal haline döner. Doğayı izlediğimizde bunu çok net görebiliriz. Doğada bir annenin yavrusunu nasıl fedakarlıkla büyüttüğünü ve zamanı gelince onu hayata teslim ettiğini izleriz. İnsan dışındaki canlıların hepsi doğa yasalarına itaat ederler.
İnsanın gelişim sürecinde hayatta kalmasını kolaylaştıran neokorteksin ürünü olan mantık, zihin sayesinde daha hızlı yol almaya başlamıştır. Mantık, zihin, dil insana birçok şey kazandırmıştır, fakat aynı zamanda doğadan ve onun yasalarından kopmasına da yol açmıştır. Bu nedenle doğadan, Tanrıdan, sevgiden ziyade korku ön plana çıkmıştır. Sevginin yerine sahiplenmeyi koyarız. Oysa sevginin yerini hiçbir şey alamaz. Biz sevgiyi anladığımız zaman gerçek fedakarlığı anlarız. Sevgi her zaman kendimizi sevmekle başlar. Şartlanmış toplum kendini sevmeyi bencillik olarak kabul eder, yargılar ve reddeder.
Kendimizi sevmeyi bilmediğimizden diğerini de sevemeyiz. Korku devamlı yayın yapar. Bilinç frekansımız yükseldikçe korku yayını azalır, kalbimizin sevgi yayınını duymaya başlarız, güven devreye girer. Sevgi beklentiyi ve ayrımı ortadan kaldırdığı için sorgulamadan kendimizi ve başkalarını severiz.
Her kültürde kalbi sevgi ateşiyle yanan ve bu sevgi adına kendi hayatını feda eden insanlar yaşamıştır. İnsanlara sevgiyi anlatmak ve onları bulundukları sevgisizlikten sevgi alanına çekmek için göğüslerinde sevgi ateşiyle yanan, düşünmeden kalplerini söküp insanların yolunu aydınlatanlar hep vardır. Onlar efsaneler yaratmışlar, efsane olmuşlardır. İsimleri masallar, hikayeler, şiirler, mitler yardımıyla günümüze yansımıştır. Dini efsanelerin de rolü büyüktür.
Günümüz dünyasında acı seli bitmek bilmemekte ve çare aranmaktadır. Tek çare insanın kalbinde olan sevgiye ulaşabilmesidir. Sadece o zaman insan olduğunu ve insanın aslının sevgi olduğunu hatırlar. Bu hatırlama büyük bir Quantum sıçramasıyla gerçekleşir. Korktuğumuz sevgiye kalbimizin kapılarını açma cesaretini bulduğumuzda acı, sevginin içinde erir ve gezegenimizde canlıların hepsi bir sevgi aile çatısı altında birleşir.
İnsanın sevgiden kaçmak için inşa ettiği kendi hapishanesinden kurtulmasının yollarını arar… İnsanlığın ne olduğunu, sevgi yolunun bir alma ve verme dengesi ve dünya gezegeninin bir canlı beden olduğunu, anneliği, bu dünyada ne aradığını anladığında, dünyanın içinde olan her canlıyı sevgi temelinde birleştirdiğinde, geldiği kaynağa bağlandığında hapishanenin duvarları eriyip yok olur. Kalbinin içinde taşıdığı sevgi içinden dışarıya akar. Sevgiyle tanıştığı anda özgürleşir, özü gür akar. Sevgiyle tanıştığı anda gerçekten içinde hiç beklenti izi olmayan, vermenin en büyük alma olduğu fedakarlık içine adım atar.